Terrence Malick- The Tree of Life/ Hayat Ağacı



İmgeler, imgeler, imgeler… Resmen imgelere boğuldum. Yönetmen o kadar çok imge kullanmış ki, mutlaka çok önemli şeyler anlatmak istiyor olmalı diyor insan ve her birini çözmeye çalışırken ambale oluyor. Filmin derinliği kafama kakıldıkça kakılıyor ve ben bu kadar gözüme sokulan bir derinliğin altında nedense derin bir boşluk olduğu hissine kapılıyorum.





Filmi izledikten sonra hemen yorumlara baktım. Film mi daha yaratıcı yoksa yorumlar mı bilemiyorum. Evet film birçok temel kavram üzerine geniş bir tartışma yürütüyor. Hristiyanlığın baba-oğul ve kutsal ruh’u aracılığıyla ve ailedeki baba ve oğul aracılığıyla Tanrı’yı ve merhametini sorgulama mı ararsınız, Oğul’un Baba’yı öldürme arzusunu mu, evrim teorisini mi… Bilemiyorum, herkese muazzam gelmiş olabilir ama hepsinin ilişkili olması demek, hepsi bir filme sığdırılmalı demek mi orasını bilemeyeceğim. Evet, evrim teorisine gönderme yapan sahnelerin görselliği muazzam hakikaten. Bu filmde Mallick tablolar yerine beni benden alan ışık huzmelerini kullanmış. Müzik seçimleri de şahane. Hatta bu filmlerindeki özenli müzik seçimi yüzünden bana Haruki Murakami’yi hatırlattı. Zira kendisi her kitabında duyulmasa bile müziğe çok önem verir. Onun bahsettiği parçalar çalarken fonda, onu okumak ayrı bir hazdır. Neyse… Bir benzetmem daha olacak. Bu imgeler ve müzik bana Melancholia filmini anımsattı. Ama ondaki metafizik beni ürpertirken, nefesimi keserken burada bir su altı müzesi geziyor gibiydim. Büyülendiğim şey belliydi; renkler ve müzik. Evet ruhani bir şeyler var ama hepsi de çok klişe değil mi?

Çocuk ölür ve insan sorar; neden çocuklar ölür? Bu nasıl bir kaderdir ki Tanrı böyle bir sonu çocuklara reva görür. Yoksa Tanrı ‘iyi’ değil midir? Yıllarca benim de kafamı kurcalayan bir soruydu bu. Özellikle lisedeki çakma felsefe derslerinden sonra. Yarım yamalak Nietzche bilgimle, dünyayı anlayabileceğimi sandığım zamanlardı. Tanrı iyiyse neden bunca insanın ölmesine göz yumuyor eğer Tanrı iyiyse o zaman tüm bunları durdurmaya gücü mü yetmiyor? Tam olarak bu cümleyi kurardım, her gördüğüm insana. Babam ne kadar engin bir bilgisi olduğunu göstermek için bilgileri karıştırır, kafamı çorbaya döndürür oradan mutlaka ezoterizme bağlardı. Annem yine yumuşak, ılımlı orta yollar bulur, arkadaşlarımın bazılarıyla sanki hepimiz entelektüel bireylermişiz gibi derin derin tartışma pozlarına girer, diğerlerinin ise dantelsin kızım sen alaylarına maruz kalırdım. Filmde annenin ‘neden’ diye soruşu aklıma işte bu anları getirdi ve yegane sorumu; Neden?

Dünde tam Okan Bayülgen'in programında ‘kader’ üzerine yapılan tartışmaları dinledikten sonra bugün bu film gerçekten çok iyi geldi. Tabii filmin başyapıtlığından değil, zihnimi kışkırtmasından. Yani biz evrime inanıyoruz ve çoğumuz kendini gerçekten ateist sanıyor ya da en iyi ihtimalle agnostik. Basitçe güçlü olanın, uyum sağlayanın hayatta kaldığını biliyoruz, buna inanıyoruz ve söz konusu hayvanlarken bu bizi o kadar da rahatsız etmiyor ama söz konusu küçük bir insan yavrusuysa Tanrı’ya soruyoruz, neden diye? Sadece düşünüyorum, biz yeni kuşak ateistlerin yakınları ölmeye başladığında, doğanın kanunu bu ne yapalım diyebilecek miyiz? Bir ateistle konuşmak istiyorum. Aranızda varsa bana yardımcı olabilir belki de?

Filmde klasik Baba aynı zamanda Tanrı’yı temsil ediyordu. Çocuğun Tanrı’yla konuştuğu replikler cuk diye babayla konuşma da sayılabilirdi. Filmde, otoriter baba rolündeki Brad Pitt, doğanın acımasızlığını ve güce dayanan hiyerarşiyi, şevkatli anne (Jessica Chastain) ise ruhaniliği, inayeti ve meleksi sevgiyi temsil ediyor (Küçüktepepınar,2011). Konu itibariyle Hristiyanlıktaki açık bir inancı ele alıyor; baba aynı zamanda Tanrı burada. Babaya olan özlemin Hristiyanlıkta yer aldığını biliyorum ama babayı öldürmek istemek var mı bilmiyorum? Babayı öldürmek bize Oidipues’dan tanıdık geliyor.

Bense farklı bir açıdan bakacağım burada, yazılmış onlarca eleştiri var, onları okursunuz zaten. Filmdeki oğlan çocuğu fark ettiğiniz üzere anneye de atarlı. Sürekli zayıf ve ezik olduğu için annesini hırpalıyor, yani sadece babayla değil anneyle de sorunu var. Farkındayım burada baba ve anne aynı kefeye konamaz ama şöyle diyemez miyim; ben olmak için babayı değil, aileyi öldürmek zorundayız? Aile b.ktandır. Hatta bir yerde yine bir eleştiri yazısında aileye şöyle bir soru var;  evrim teorisine göre tek tip insanlar ve tutucu ailelerin yaratımıyla makineleşme çok öncesinde başlamış olabilir mi? (sanatseverbiraile, 2012).

Malick’in ‘varoluşu zıtlıklarla kucaklamak gerek’ (küçüktepepınar,2011) mesaji evet belki çok ruhani, derin ve meditatif anlatılmaya çalışıldı ama ben neden hiçbir şey hissedemedim. Oysa ki Days of Heaven’la sevmiştim yönetmeni. O muazzam sarı ışığı, insanı içine alan sekansları ve iyi öykü anlatıcılığıyla sevmiştim ben adamı. Şimdiyse mekanik beyaz ışığı belki anlatmak istediklerini çok iyi anlatıyor ama ruhani olmaktan uzaklaşıyor. Filmi big bang’la bitirmek yine Melankolia’daki çarpışma sahnesini aklıma getirdi. Evet bazıları tarafından Melankolia’da çok problemli bulundu ve beğenilmedi belki ama son sahnesinde tüylerimin diken diken olduğunu, gözlerimin dolduğunu ve tükürüğümü yutamadığımı biliyorum. Çünkü varoluşu ve ölümü sorgulamam için o filmde son yarım saat yetmişti. Bu filmde ise başından sonunu kadar bütün sorgulamalar primatlar için yapıldı sanki, söz konusu ben değildim zaten, baştaki dinazorlarda takılıp kalmıştım.

Ayrıca şöyle de bir tartışma konusu var mesela. Baba ya da Tanrı zorbalıkla ve kuralcılıkla çocuğun ‘iyi’ olmasına çalışıyor. İyilik yolunda bu zorbalık mübah mıdır? Yani filmin sonunda gördüğümüz başarılı adamın ‘başarısı’ doğanın yoluyla anneye mi, inayet yoluyla babaya mı aittir. Ya da her ikisine… Aynı şekilde başımıza gelen şer’lere de şükredebilir miyiz filmden sonra? Ya da kuralların bizi iyiliğe sevk etmek için olduğuna inanabilir miyiz? Bir repliği vardı çocuğun ; “sevdiğim her şeyi yapmam yasak o yüzden artık nefret ettiğim şeyleri yapıyorum.” Düşünmeye değer…


Anne; rahim, masum, güçlü, duygusal, hissiyatı yüksek, yöntemi sevgi.
Baba; rahman, iktidar, zayıf, analitik, yöntemi kuralcılık.
Merkezin içi anne, çeperi baba. İç kuvvet anne, dış kuvvet baba.
İç kuvvet; sevgiyle, sanatla yaklaşıyor çocuğuna (Evren).
Dış kuvvet, ayırmaya yönelik, ayrışmaya yönelik bilimiyle…
Ve çocuk büyüyor. İki kuvvetin dinamiği altında. (Yıldırım, 2011)

http://www.tumkoseyazilari.com/yazar/esin-kucuktepepinar/17-05-2011-favori-film-cannesi-ikiye-boldu.html
http://birdilimkitap.blogspot.com/2012/02/hayat-agac-terrence-malick.html
http://mehmeteminyildirim.wordpress.com/2011/12/05/terrence-malick-the-tree-of-life-hayat-agaci/


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Alice Diop- Saint Omer

Ingmar Bergman- Höstsonaten/ Güz Sonatı

Ingmar Bergman- Scener er ett äktenskap/ Bir evlilikten manzaralar